TİCARİ DEFTERLERİN DELİL NİTELİĞİ VE AKSİNİN İSPATI
Av. Asım EKER
I. GİRİŞ
Müdahil olduğu hukuki olay ve işlemler yolu ile belirli iş kollarında faaliyet gösteren tacirler özellikle bulundukları sektördeki, ancak makro ekonomik perspektiften bakıldığında ülkedeki ticari hayatın gidişatına yön verirler. TTK ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde dahil olduğu ticari faaliyetler yolu ile bazen bir sektörün kaderini belirlemeye bile muktedir olabilecek tacirlere, sadece tacir olmaları sebebiyle birtakım hak ve imtiyazlar tanındığı gibi, aynı şekilde birtakım yükümlülükler de yüklenmiştir.
Kanunkoyucu tacirlere yüklediği yükümlülükler yolu ile genelde ticari hayatın taraflar arasındaki güven ilişkisi çerçevesinde sorunsuz olarak devam edebilmesini hedeflemiştir. Belirtmek gerekir ki, ticari hayatın korunması hem tacir ve tüketici arasındaki ilişkilere ilişkin yükümlülüklerin, hem de tacir ve diğer tacirler arasındaki yükümlülüklerin düzenlenmesiyle sağlanmaktadır.
Bu noktada kendini gösteren tacirlerin ticari defter tutma yükümlülüğü, tacir olmanın birçok hükmünden biridir. Bir ticari işletmeye ilişkin ticari kayıtların belirli ve öngörülebilir olması yolu ile ticari hayatın sağlıklı şekilde devamı ile ülke ekonomisinin güvenliği ve canlılığı sağlanmak istenmiştir. Tacirler arasındaki hukuki işlemler ve karşılıklı edimlerin ifası ticari defterlerden anlaşılacak olup aynı zamanda ticari işletmenin devri ve rehni gibi diğer işlemler yapılırken bir ticari işletmenin durumu ve bilançosu netlikle anlaşılabilecek, bu şekilde ticari hayata güven sağlanmış olacaktır.
Tam da bu sebeple HMK, ticari uyuşmazlıkların çözümünde ticari defterlere büyük önem atfetmektedir. Belirli şartlar altında usulüne uygun tutulmuş ticari defterlerin kesin delil niteliğinde dahi olabildiği düşünüldüğünde, ticari yargıdaki en büyük belirleyicilerden birinin tarafların ticari defterlerinin durumu olacağını söylemek isabetli olacaktır. Bu sebeple, ticari defterlerin delil niteliği ve aksinin nasıl ispat edileceği hususu detaylıca düzenlenmiş ve doktrinde de incelenmiştir.
II. TİCARİ DEFTER TUTMAKLA YÜKÜMLÜ OLANLAR VE TACİR KAVRAMI
TTK md. 12’de gerçek kişiler için tacir kavramı tanımlanmış olup, buna göre “Bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işletene tacir denir.”. Anlaşılmaktadır ki, tacir sıfatının kazanılması iki şarta bağlanmış olup bunlar mevcut bir ticari işletmenin bulunması ve bu işletmenin kısmen de olsa belirli bir kişi adına işletilmelidir [1].
Ticari işletme kavramı ise TTK md. 11/1 kapsamında “esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Belirtmek gerekir ki, esnaf işletmesini için öngörülen düzeyden daha yüksek bir gelir sağlamak yerine bunu yalnızca hedef tutmak doktrinde ARKAN’a göre ticari işletme olmak için yeterli bulunmuş, bunun yanında faaliyetlerin bağımsız şekilde yürütülmesi ve faaliyetlerin devamına ilişkin kastın mevcudiyeti şart olarak aranmıştır. Ancak doktrinde esnaf işletmesi için öngörülen gelir düzeyini aşan miktarda gelir sağlanması gerektiği de bazı yazarlarca savunulmuştur [2]. Önemle belirtilmesi gereken husus şudur ki, mevzuatta ticari işletmenin şartı olarak herhangi bir tescil öngörülmemiştir.
Tüzel kişiler için ise TTK md. 16 gereği tacirler ilk aşamada kısaca “ticaret şirketleri” olarak belirtilmiş, ardından tacir sayılacak başkaca tüzel kişilere değinilmiştir. Buna göre ticari işletme işleten dernek ve vakıflar, kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetmelik veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet ve diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar [1].
III. TİCARİ DEFTER KAVRAMI
Bir ticari işletmenin iktisadi ve mali durumunu, alacak ve borç dengesini ve nihayetinde her hesap dönemi sonunda elde edilen sonuçları görebilmek ve kavrayabilmek için bir tacir ticari defter tutmalıdır [1]. Ticari defter tutmak bir tacir için her ne kadar külfet olsa da, söz konusu nitelikleriyle ticari defterler, ticari işletmenin gidişatının anlaşılabilmesi için kıymetlidir. Pekala işbu görevin yerine getirilebilmesi için, ticari defterlerin ticaret ve muhasebe usullerine göre tutulması elzemdir [3].
Aşağıda detaylıca izah edileceği üzere, ticari defterler TTK’de geniş şekilde tanımlanmıştır. Ticari defterlere ilişkin düzenlemelerde ticari işletmenin muhasebesiyle ilgili defterlerin yanı sıra ilgili olmayan defterleri de sayılmıştır. TTK md. 64’te belirtilen pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteri, kanunun lafzı uyarınca ticari defter kavramının kapsamı içerisindedir.
IV. TİCARİ DEFTERLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TUTULMASI
Eski Ticaret Kanunu ile İsviçre ve Almanya’da öngörülmüş sistematik TTK ile terk edilmiş,[1] tutulması zorunlu temel defterler TTK’da sayılmış ve bu defterleri ve tutma usulü belirlenmiştir. TTK ilk yürürlüğe girdiğinde ismen sayılan zorunlu ticari defterlerin yanında, ismen sayılmayan zorunlu ticari defterlerin belirlenmesi için Türkiye Muhasebe Standartları Kurumu yetkilendirilmiş olsa da, sonradan bu hüküm iptal edilerek VUK ve bağlı mevzuatına gönderme yapmakla yetinilmiştir [2].
Bu kapsamda bilanço esasına göre defter tutmakla yükümlü birinci sınıf tacirler ile işletme esasına göre defter tutmakla yükümlü ikinci sınıf tacirler ayrılmış ve birtakım ticari işletmelere özel olarak farklı ticari defterleri tutma zorunluluğu getirilmiştir [1].
1. Tutulması Gereken Ticari Defterler
TTK md. 64/3 kapsamında ismen belirtilmiş, tutulması zorunlu olan ve aynı zamanda işletmenin muhasebesiyle ilgili olan ticari defterler yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteridir.
Aynı hüküm kapsamında tutulmasının gerekli olduğu, ancak işletme muhasebesiyle ilgili olmayan ticari defterler ise pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteridir.
TTK md. 64/3 ile getirilen “Fiziki ortamda veya elektronik ortamda tutulan ticari defterlerin nasıl tutulacağı, defterlere kayıt zamanı, onay yenileme ile açılış ve kapanış onaylarının şekli ve esasları Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Maliye Bakanlığınca müştereken çıkarılan tebliğle belirlenir.” düzenlemesinin ardından çıkartılan Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ ile her tacirin yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri tutması zorunlu kılınmış (md. 5/1) olup, muhasebe ile ilgili olmayan defterler açısından farklı düzenlemelere gidilmiştir.
a. Yevmiye Defteri
Yevmiye Defteri, Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ md. 6’da “...kayda geçirilmesi gereken işlemlerin ilgili belge veya ispata dayanan evraktan çıkarılarak tarih sırasıyla ve madde halinde düzenli olarak yazıldığı defterdir.” olarak tanımlanmıştır. Özetle belirtmek gerekirse yevmiye defteri, kayda geçirilmesi gereken günlük işlerin kronolojik olarak maddeler halinde düzenli olarak kaydedildiği defterdir [1] [4]. Yevmiye defteri, bir işletmenin bütün borç ve alacak kayıtlarını içermelidir [5].
b. Defteri Kebir
Yevmiye defterinde kronolojik olarak alelade işlenmiş kayıtların, sistemli ve hukuki işlemlerin türüne göre ayrılarak ve gruplandırarak hesaplara dağıtan, varlıklar ile borçların değerinin teker teker kaydedildiği [6] defterdir [1]. Defteri Kebir ile hesapların kaydedildiği gruplar ayrılır ve bu sayede tacirin hukuki ilişki içerisinde olduğu gerçek ve tüzel kişilerle olan hesapları topluca ve ayrı ayrı görülebilir hale gelir. Defteri Kebirdeki kayıtlar yevmiye defterindeki gibi kronolojik olarak değil, bunun yerine hesap sırasına göre işlenir [4].
c. Envanter Defteri
Envanter defteri, hesap döneminin sonunda, yani bilanço gününde envanterdeki malvarlığı ve bilançonun kaydedildiği defterdir [4]. İşbu defterin tutulmasıyla her hesap döneminin sonunda işletmenin taşınmazları, alacakları, borçları, nakit para tutarı, tüm varlıkları ile borçların toplam değeri; neticeten toplamdaki tüm alacak ve borç ilişkilerinin gösterilmesiyle ticari dengesi anlaşılmış olur [1].
Farklı ticaret şirketleri ve gerçek kişi tacirler için şirket muhasebesiyle ilgili olmayan bazı defterlerin tutulması, TTK’de gösterilen yetki ile Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ ile zorunlu kılınmıştır [1]. Bahse konu defterler genel anlamda pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteridir.
V. TİCARİ DEFTERLERİN USULÜNE UYGUN TUTULMASI
TTK md. 87’nin “İşletmesini ticaret siciline tescil ettirmekle yükümlü olan işletme sahipleri için bu Kısım hükümleri, ticaret siciline tescil ettirme yükümlülüğünün doğduğu andan itibaren geçerlidir.” şeklindeki düzenlemesi sonucunda anlaşılmaktadır ki, ticari defter tutma yükümlülüğü, işletmenin ticaret siciline tescil ettirilme yükümlülüğünün doğduğu andan itibaren başlar. Bu yükümlülüğün sona ermesi ise tacir sıfatının kaybı ile veya tacir sayılmanın ya da tacir gibi sorumlu olma durumlarının sona ermesiyle sona erer [1].
Aynı maddenin ikinci fıkrasında yazımlar ve diğer gerekli kayıtların eksiksiz, doğru, zamanında ve düzenli yapılması öngörülmüştür. Üçüncü fıkrada ise hiçbir kaydın önceki içeriği belirlenemeyecek şekilde çizilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği düzenlenmiştir. Ayrıca kayıt sırasında mı, yoksa daha sonra mı yapıldığı anlaşılmayan değiştirmeler de yasaklanmıştır.
Dördüncü fıkrada defterler ve gerekli diğer kayıtların dosyalanması şeklinde veya veri taşıyıcıları aracılığıyla tutulabileceği düzenlenmiştir. Bahse konu düzenleme uyarınca bir depolama aracında ve sair elektronik ortamda [1] ticari defterlerin tutulması mümkündür. Ancak bu durumda bilgilerin saklanma süresince bunlara ulaşılmasının ve bu süre içinde bunların her zaman kolaylıkla okunmasının temin edilmiş olması şart kılınmıştır. Nitekim, günümüzde de kolaylık açısından ticari defterlerin ekseriyetle elektronik ortamda tutulduğu görülmektedir.
TTK md. 64 uyarınca, elektronik ortamda tutulan ticari defterler için noter veya sicil müdürlüğü onayı, açılış ya da kapanış işlemleri için aranmayacaktır. Ne var ki, Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ md. 23’te 1 Sıra Numaralı Elektronik Defter Genel Tebliği’ne atıf yapılmış olup, işbu Tebliğ md. 4.1.1.c uyarınca e-defterlerin tutulmasında kullanılacak yazılımların Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından uyumluluk onayı alınmış bir yazılım olması gerektiğine değinilmiştir. Onay için başvuru şartları ve kimlerin başvurabileceği ile sair hususlar ilgili Tebliğ’de belirtilmiştir.
VI. TİCARİ DEFTERLERLE YAPILACAK İSPAT FAALİYETİ
1. Uyuşmazlık Bakımından
HMK md. 222/2’de ticari defterlerin bir davada delil olarak kabul edilebilmesini düzenlerken “ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için...” lafzını kullanmış olup, bu itibarla ticari davalarda ticari defterlerin delil olarak kullanılabileceği hususunda kuşku yoktur [2]. ETTK’deki “iki tacir arasında” ifadesinden vazgeçilip ticari dava lafzının kullanılması esasen TTK’de sayılmış tüm ticari davalar bakımından ilgili hükümlerin uygulanabilmesini sağlamaktadır.
Bu noktada kısaca ticari dava kavramına değinmek gerekir. TTK md. 4’te düzenlenen ticari davalar, mutlak ve nispi ticari davalar olarak ikiye ayrılmıştır. TTK’de düzenlenen davalar mutlak ticari dava olarak nitelenirken, tacir sıfatına sahip gerçek veya tüzel kişiler arasında, ticari işletmeleriyle ilgili olarak vuku bulan ve mutlak ticari dava olarak nitelenmeyen davalar nispi ticari davalardır.
Doktrindeki ağırlıklı görüşe göre, ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin düzenlemelerin lehe olan kısmının her türlü ticari davalarda değil, ancak tacirler arasında ve bu tacirlerin ticari işletmelerini ilgilendiren uyuşmazlıklar için uygulanabileceği kabul edilmelidir [2]. Keza ticari defterlerin sahibi lehine delil teşkil edebilmesi için davanın taraflarının ticari defter tutma yükümlülüğüne sahip olması ile uyuşmazlığın her iki tarafının da ticari defterlerine işlemesi gereken bir husustan kaynaklanması gerektiği şartları aynı anda mevcut olmalıdır [2].
2. Taraflar Bakımından
HMK md. 222’de ticari defterlerin özel olarak tacirler arasında delil olarak kullanılması düzenlenmiştir. Ne var ki, aynı maddenin beşinci fıkrasında “Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklindeki düzenleme bulunmaktadır. Buna göre ne mutlak, ne de nispi ticari dava olan bir dava kapsamında tacir olmayan bir tarafın da, ticari defter tutan tarafın defterlerini delil olarak kabul ettiği, ancak karşı tarafın ticari defterlerini ibrazdan kaçındığı durumlarda ispat faaliyetinin gerçekleşeceği vurgulanmıştır.
İşbu maddenin beşinci fıkrasında incelenmesi gereken önemli husus şudur ki, bir mahkemenin davanın taraflarından HMK md. 219 vd. hükümleri uyarınca bir belgenin ibrazını istemesi ve bu belgenin ibraz edilmemesi halinde bir yaptırım da düzenlenmiş bulunmaktadır. HMK md. 220/3’e göre, “Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkar eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.”. Henüz ilk incelemede göze çarptığı üzere, HMK md. 222/5’ten farklı olarak bu noktada hakim bir takdir yetkisi tanınmış olup diğer tarafın beyanı kabul edilebileceği gibi ilgili beyanın kabul edilmemesi de mümkün olabilecektir. Tam da bu sebeple, hangi durumda hangi maddeye başvurularak uyuşmazlığın çözümleneceği hususu tartışmalıdır. Kanunun lafzı gereği HMK md. 225 uygulanırken karşı tarafın ticari defterlerindeki kayıtların kabul edileceği belirtilirken esasen başkaca bir delile dayanılmayacağı da öne sürülmüş olarak kabul edilebilir. Doktrinde YILMAZ da, davacı tarafın ancak belirttiği vakıaların ispatını karşı tarafın ticari defterlerine hasretmesi durumunda HMK md. 222/5’in uygulama alanı bulacağını belirtmiş [7], bunun dışında karşı tarafın ticari defterlerinden farklı olarak bir veya birtakım delillere dayanılması halinde HMK md. 219-220’nin uygulanacağını belirtmiştir [7]. İşbu durumun doğal sonucu olarak karşı tarafın ticari defterlerinden başkaca delillere de dayanılmış ise, hakim vakıanın ispatlanması hususunda bir takdir yetkisine sahip olacak, HMK md. 222/5’e dayanılmasa bile 220/3’e dayanılması mümkün olacaktır. Nitekim Yargıtay da verdiği kararlarla ilgili kanun maddelerinin tam olarak belirtildiği şekilde uygulanması gerektiğine değinmiştir [8].
Ticari davalarda tarafların her zaman defter tutma yükümlülüğüne sahip olmadığı hususu ile bir tacir ile hukuki işlemde bulunan diğer tarafların menfaatleri düşünüldüğünde, başka bir deyişle, diğer taraf tacir, tacir sayılan kişi veya tacir gibi sorunlu olacak bir kişi değilse ticari defterlerin lehe delil olarak kullanılması mümkün değilken, aleyhe delil teşkil etmesi mümkün olabilecektir [1]. Ancak bu düzenlemenin isabetsizliği doktrinde ARKAN tarafından eleştirilmiş, ETTK’deki düzenlemenin daha isabetli olduğuna değinilmiştir [1]. TOPAL da benzer şekilde bir eleştiri getirerek TTK md. 222/2’deki “ticari davalarda” ibaresinin tadile muhtaç olduğunu öne sürmüştür [2].
3. Ticari Defterlerin Delil Olarak Niteliği
Yukarıda belirtildiği üzere belli uyuşmazlıklarda ve belli kişiler arasında bir delil olarak HMK md. 222 kapsamında düzenlenmiş ticari defterler, HMK’de düzenlenmiş genel ispat kurallarını bertaraf etmez, yalnızca ticari defterlere dayanan taraf için bir kolaylık sağlar [9]. Doktrinde KURU da benzer şekilde kesin delille ispat edilmesi gereken vakıalarda dahi HMK’deki kesin deliller kullanılmak istenmezse veya ispat bu delillerle sağlanamazsa ticari defterlerle ispatın yapılabileceğini, kesin delillerin varlığı halinde ise esasen ticari defterlerle ispat yoluna başvurmaya gerek kalmayacağını belirtmiştir [10].
Ne var ki, ticari defterlerin usulüne uygun olarak tutulup dava dosyasına sunulması durumunda kesin delil olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu doktrinde tartışmalıdır. Şüphesiz bu tartışmanın pratik faydası, ticari defterlerin aksinin ispatı hususunda kendisini gösterir.
BERBEROĞLU YENİPINAR, delil vasfı taşıdığı takdirde HMK md. 222/3 gereği, aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatının gerektiği öngörüldüğünden, HMK’nin ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği sonucuna varmaktadır [11]. BAHTİYAR’a göre, tam tersi yönde yapılacak ispat faaliyeti için kesin delil aranıyorsa, iddia ve savunmada eşitlik ilkesi gereğince ticari defterlerin de kesin delil olarak kabul edilmesi gerekecektir. Ayrıca ticari defterlerin takdiri delil olması öngörülse idi, delil olarak değerlendirilmesinin bu kadar sıkı şartlara bağlanmaması icap ederdi [12].
Ancak HMK’den daha sonra yürürlüğe giren TTK’nin gerekçesinde “Ticari defterler, doğal olarak, mahkemenin takdirine bağlı delil olma niteliklerini korumaktadır.” ifadesi yer almaktadır. Her ne kadar bu görüş kapsamında doktrinde bazı yazarlar ticari defterlerin kesin delil vasfını haiz olmadığını öne sürmüş ise de,[13] TTK’nin gerekçesinde belirtilen bir hususun HMK’ye ilişkin kanun koyucunun iradesini yansıtıyor kabul etmek yerinde olmayacaktır. Yukarıda açıklanan sebeplerle ticari defterlerin kesin delil vasfını haiz olduğunu kabul etmek gerekir.
4. Ticari Defterlerin İbrazı ve İspat
HMK’nin sistematiğinde ve md. 222 kapsamında ticari defterlerin, sahibinin lehine ve aleyhine delil teşkil ettiği durumlar ayrı olarak düzenlenmiş olup, bu sebeple bahse konu durumların ayrı ayrı incelenmesi yerinde olacaktır. Ancak her halükârda, taraflardan birinin talebi üzerine ticari defterlerin ibrazına karar verebilecek hakimin, bunu HMK md. 222/1’e göre re’sen yapma imkânı da bulunmaktadır.
a. Ticari Defterlerin Sahibi Aleyhine Delil Teşkil Etmesi
Bu konuda ilk olarak belirtmek gerekir ki, mahkeme tarafından ibrazı istenen belgelerin verilmemesinin sonuçları genel bir hüküm teşkil eden [10] HMK md. 220 kapsamında düzenlenmiş olup, bir tarafın, diğer delillerin yanı sıra karşı tarafın ticari defterlerine de dayanmış olması durumunda [1], verilen sürede defterler ibraz edilmez veya bu yükümlülükten kurtulmayı sağlayacak gerekli işler yapılmazsa mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.
HMK md. 220’ye göre özel hüküm teşkil eden HMK md. 222 ise ticari defterlerin sahibi aleyhine delil olarak kullanılabilmesi için farklı düzenlemelere yer vermiştir.
İlk olarak, HMK md. 222/5 gereğince, tacir olmasa dahi karşı tarafın ticari defterlerinin ibrazını talep eden tarafın, sadece karşı tarafın ticari defterlerine dayanmış olması ve karşı tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini bildirmesi şartlarının gerçekleşmesi halinde, ticari defterlerini ibraz etmeyen karşı taraf aleyhine ispat sağlanmış olacaktır. Keza bu durumda ticari defter kayıtlarının kimin lehine delil teşkil ettiği hususu, yükümlü olmasına karşın ticari defterlerini ibraz etmekten kaçınan tacirin engellemesi ile incelenememiş olacağından [10], kanunkoyucu tarafından böyle bir sonuç öngörülmüştür. Bu durum aynı zamanda, delilin karşı tarafın ticari defterlerine hasredilmesi olarak da yorumlanmalı ve bunun neticesinde dava süresince başkaca bir delil iddia edilen vakıa ile ilgili başkaca delil gösterilemeyeceği kabul edilmelidir [2]. Ortada haklı bir mazeret yokken tacirin defter tutmadığını veya defterlerinin elinde bulunmadığını bildirmesi halinde bu durum da ibrazdan kaçınma olarak değerlendirilecektir.
Pekala bu ihtimalde tacir olan karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmesi de mümkündür. Bu durumda bilirkişi incelemesi ile ticari defterlerin incelenmesi sonucunda ileri sürülen iddia hakkında ticari defterlerde hiçbir kayıt bulunmuyorsa, karşı tarafın ticari defterlerinin ibrazını talep eden tarafın iddiası ispat edilememiş sayılacaktır [1]. Ticari defterler yalnızca defter sahibinin aleyhine kanıtlar içeriyorsa iddia kesin bir delille [10] ispat edilmiş sayılacak, bundan sonra ticari defterlerini ibraz eden karşı taraf kendi defterinde yer alan kayıtların aksini yalnızca diğer kesin delillerle ispatlayabilecektir [1]. Bunların yanında usulüne uygun tutulmuş ticari defter kayıtlarının taraflar için hem lehe hem aleyhe kayıtlar içermesi halinde HMK md. 222/3 gereğince ilgili kayıtlara itimat edilir.
İkinci olarak, HMK md. 222/4 ile açılış veya kapanış onayı bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan defter kayıtlarının, yalnızca sahibi aleyhine delil teşkil edeceği düzenlenmiştir. Madde metninde belirtildiği şekilde usulüne uygun tutulmayan ticari defterlerin sahibi lehine hiçbir delil olamayacağı, ancak sahibi aleyhine delil olarak kullanılabileceği ağır bir yaptırım olarak HMK’de kendine yer bulmuştur. Bahse konu bölünmüşlüğün kabul edilmemesinin nedeni, tacirin kendi aleyhine sonuç doğurabilecek bir kaydı defterlerine geçirmeme ihtimalidir [2]. Kanunkoyucu bu düzenleme ile belirtilen durumun önüne geçmeyi hedeflemiştir.
b. Ticari Defterlerin Sahibi Lehine Delil Teşkil Etmesi
Medeni Usul Hukukunda ilke olarak kişinin kendisinin düzenlemiş olduğu belgelere dayanılarak iddiasını ispat etmesi kural olarak mümkün değildir [1]. Ne var ki, HMK md. 222/3 kapsamında bu ilkeye bir istisna getirilmiş ve kişinin kendi düzenlediği kayıtları içeren ticari defterlerin sahibi lehine delil teşkil etmesi mümkün kılınmıştır. Hiç şüphesiz bu istisna ticari defter tutma usulünün oldukça detaylı düzenlenmiş olmasından ve ticari defter tutmanın bir yükümlülük olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu halde bile, bu durum genel bir ilkeye istisna teşkil ettiğinden ticari defterlerin delil teşkil etmesi birtakım şartlara bağlanmıştır [1].
HMK md. 222/3 düzenlemesinde ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak kullanılması düzenlenmiş olup, yukarıda da değinildiği üzere ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kullanılabilmesi için ön şart HMK md. 222/2 düzenlemesinde belirtildiği üzere ticari defterlerin usulüne uygun olarak tutulmuş olması, açılış ve kapanış onaylarının yapılması ve defter kayıtlarının birbirini doğruluyor olmasıdır.
İlk olarak belirtmek gerekir ki, ticari defterlerin sahibi lehine delil teşkil edeceği davalar, defter tutma yükümlülüğüne sahip olanlar arasındaki davalardır [1]. Ticari defterlerin sahibi aleyhine delil teşkil ettiği durumun aksine, bu durumda davanın her iki tarafının da tacir olması gereklidir [10]. Defter tutma yükümlülüğü altında bulunan diğer kişiler (tacir sayılanlar ve üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olanlar) de bu kapsam içerisinde yer almaktadır. Hukuki olayın gerçekleştiği tarihte yukarıda sayılan kişilerden olanların, bu vasfını sonradan kaybetmesi önem arz etmeyecektir [1]. Doktrinde ARKAN’a göre bunun şart olmasının sebebi iddia ve savunmada eşitliği sağlamaktır [1].
İkinci olarak, hukuki uyuşmazlık her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bir hukuki işlemden doğmalıdır. Uyuşmazlığa konu hukuki işlemi her iki taraf da defterine geçirme yükümlülüğü altında olacağı ticari işlemler olacaktır [10].
Üçüncü olarak, sahibi lehine delil sayılacak defterlerin usulüne uygun tutulmuş ticari defter vasfının bulunması gerekmektedir. Doktrinde KURU tarafından alelade defterlerin ticari defter olarak nitelendirilemeyeceği belirtilmiş, esasen ticari defterlerden kastın TTK ve diğer mevzuatlarda bulunan tutulması zorunlu ticari defterler olduğu ima edilmiştir [10].
Ayrıca direkt olarak bir şart olmaktan ziyade delillerin değerlendirmesi sırasında göz önünde bulundurulabilecek bir husus olsa da, doktrinde TANRIVER tarafından ticari defterlerin sahibi lehine delil niteliğinde olmasının şartı olarak, ileri sürülen iddianın aksinin senet yahut diğer kesin delillerle çürütülmemiş olması hususu da belirtilmiştir [14].
Tüm bu şartların varlığı halinde ticari defterlerin delil olarak incelenmesi ve ispat faaliyeti yapılması mümkün olacaktır. Ancak ilgili kayıtlar karşı tarafın ticari defterlerini ibraz edip etmemesine ve bu ticari defterdeki kayıtların durumuna göre durum farklılık arz edebilecektir.
i. Karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmesi durumunda
Karşı tarafın ticari defterlerini kendisinden istenildiğinde ibraz etmesi halinde, bilirkişinin incelemesinin ardından tarafların ticari defterlerindeki kayıtların birbirini tutup tutmadığı anlaşılacaktır. Bu kapsamda farklı ihtimaller madde metninde düzenlenmiştir.
Defterlerin ibrazını talep eden taraf ile karşı tarafının ticari defterlerindeki kayıtlar birbiriyle uyum içerisinde ise, davacı taraf iddiasını ispat etmiş olacaktır. Ancak tarafların ticari defter kayıtlarının uyum içerisinde olmaması halinde, iddia edilen vakıa ispatlanamamış sayılacaktır [1]. Bu durumda, taraflar iddiasını ispat etmek için farklı delillere, ispat için kesin delillerin gerekli olması halinde başkaca kesin delillere dayanmak durumunda olacaktır.
Özellik arz eden husus şudur ki, ticari defterlerin ibrazını talep eden tarafın karşı tarafının ticari defterlerinde, öne sürülen vakıalara ilişkin herhangi bir bilgi bulunmaması halinde, defterlerin ibrazını talep eden tarafın defterlerindeki kayıtlar kendisi lehine delil olarak kullanılamaz. Keza bu noktada kişinin kendisinin düzenlemiş olduğu belgelere dayanılarak iddiasını ispat etmeyeceği ilkesi kendini gösterir [10].
ii. Karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi durumunda
Tacirler için ticari defter tutmak çok detaylı olarak düzenlendiğinden ve mahkemece ticari defterlerin ibrazı istendiğinde ibraz edilmesi öngörüldüğünden, ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmeyen taraf, defterlerin ibrazını isteyen ve usulüne uygun olarak tuttuğu ticari defterleri mahkemeye ibraz eden tarafın defterlerindeki bilgi ve kayıtların sahibi lehine delil teşkil etmesine katlanmak durumunda olacaktır [10].
Tekraren belirtmek gerekir ki, kanunun lafzında usulüne uygun ticari defterlerin ibrazından ve delil olmasında bahsedilmiş olup, usulüne uygun olarak tutulmamış ticari defterlerin sunulması halinde de ticari defterler hiç sunulmamış gibi sonuç doğacaktır [1].
VII. TİCARİ DEFTERLERİN AKSİNİN İSPATI
Yukarıda anlatıldığı şekilde gerçekleşecek ispat faaliyetlerinin sonucunda davanın tarafları ticari defterler ve içeriğindeki bilgi ve kayıtlar ile iddiasını ispat edebilecek olup bu şekilde davanın kabulüne ya da reddine giden yol açılabilecektir. Ancak bu şekilde bir ispat faaliyeti yapılsa dahi ticari defterlerin delil teşkil etmesi durumunda başkaca bir delilin sunulamaması veya değerlendirilememesi söz konusu olmayacaktır.
Ne var ki, yukarıda değinildiği üzere ticari defterler kesin delillerden olup, HMK md. 222’de de belirtildiği üzere ticari defterlerdeki bilgi ve kayıtların aksi ancak kesin delillerle ispat olunabilir. Senetle ispat kuralı gereğince bir senedin; bu kapsamda bir mahkeme ilamının veya noter senedi ve sair belgelerin [1] dosyaya sunulması ile aksine ispat faaliyeti yürütülebileceği gibi, ayrıca şartlarının bulunması halinde diğer kesin delillere dayanılması da HMK md. 222/3 gereğince mümkündür.
VIII. SONUÇ
Detaylıca izah edildiği üzere, ticari hayatın düzenli ve güvenilir bir şekilde işlemesinin sağlıklı şekilde sağlanması için, ticari defterlerin neler olduğu ile, nasıl tutulacağı gibi hususlar ilgili mevzuatta oldukça detaylı şekilde düzenlenmiştir. Bu sebeple kanunukoyucu ticari defterlerin delil olarak değerlendirilmesine ilişkin düzenlemeleri HMK kapsamında düzenlemiş ve bu hususu sonuca bağlamayı amaçlamıştır. Anılan sebeplerle, ticari defterlerin usulüne uygun olarak tutulması, tacir için bir yükümlülük olmasının yanında aynı zamanda ticari hayatın teminatıdır.
Ticari defterlerin delil olma vasfı HMK md. 222 kapsamında düzenlenmiş olup ticari defterlerin hangi durumlarda ve hangi şartlar altında delil teşkil edebileceği oldukça kapsamlı şekilde düzenlenmiştir. Öyle ki her ne kadar doktrinde belli tartışmalar olsa da, özellikle ticari defterlerin aksinin ispat edilmesi için senetle veya diğer kesin delillerle ispat faaliyeti yapılması gerektiği savunulmuş olmakla iddia ve savunmada eşitlik ilkesi gereğince ticari defterlerin kesin delil olarak nitelenmesi gerektiği sonucuna varılmalıdır.
Neticeten, tarafların defterlerini usulüne uygun tutması, mahkeme tarafından ibrazı istendiğinde ibrazının ve bunun yapılıp yapılmasının farklı sonuçları olması; ibraz edilmemesi durumunda ise adeta bir yaptırım olarak aleyhte vakıanın ispat edilmiş olacağı gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, ticari defterlerin hukuki niteliği ve ispat faaliyetinde kullanılmasının, Medeni Usul Hukuku ve tacirler açısından öneminin kritik olduğu açıktır. Bu sebeple ticari uyuşmazlıklarda, ticari defterlere ilişkin olarak uygulanacak usul kurallarına hakim ve yetkin avukatlar tarafından süreçlerin takip edilmesi büyük önem arz etmektedir.
Av. Asım EKER
KAYNAKÇA
[1] ARKAN, Sabih, Ankara, 2020, Ticari İşletme Hukuku, Son Değişikliklere Göre Hazırlanmış ve Genişletilmiş Yirmi Altıncı Bası,
[2] TOPAL, Önder, 2014, Medeni Yargılama Hukuku Bağlamında Ticari Defterlerin Delil Niteliği, Yetkin Yayınları
[3] GENÇTÜRK, Muharrem, 1996, Ticari Defterlerin Delil Niteliği, Yaylım Yayıncılık
[4] ALTUNAY, Ezel, 2019, İspat Kavramı ve Bir İspat Aracı Olarak Ticari Defterler
[5] POLAT, İlayda İrem, 2015, Ticari Defterlerin Delil Niteliği, Adalet Yayınevi
[6] DENGİZ, Alinur, 2021, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Ticari Defterlerin İspat Gücü, Seçkin Yayıncılık
[7] YILMAZ, Ejder, 2013, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, C. II, Yetkin Yayınları
[8] Yargıtay HGK 2019/172 E. 2022/69 K. sayılı ve 27/01/2022 tarihli kararı
[9] POROY, Reha/ YASAMAN, Hamdi, 2024, Ticari İşletme Hukuku, 20. Bası, Seçkin Yayınevi
[10]KURU, Baki/ AYDIN, Burak, 2023, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 8. Baskı, Yetkin Yayınları
[11] BERBEROĞLU YENİPINAR, Filiz, 2021, Ticari Defterler (Konu Dizin Listeli), 2. Baskı, Yetkin Yayıncılık
[12] BAHTİYAR, Mehmet/ Biçer, LEVENT, Yeni Türk Ticaret Kanunu’na Göre Ticari Defterler Tutma Yükümlülüğü ve Ticari Defterlerin İspat Gücü, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Haziran 2013, C. I, S. 1
[13] TAŞDELEN, Nihat, 6102 Sayılı Ticaret Kanunu’na Göre Ticari Defterler, İÜHFD, Cilt: 3, S. 1, Yıl 2012, s. 284-285
[14] TANRIVER, Süha, 2024, Medeni Usul Hukuku, C. I Temel Kavramlar ve İlk Derece Yargılaması, Yetkin Yayınevi
İletişim
Bize ulaşın
E-posta
info@bekerhukuk.com
© 2025. BEKER Hukuk & Danışmanlık Bürosu
All rights reserved.
Adres
Emniyetevler Mah. Eski Büyükdere Cad. Sapphire Sit. No: 1/1 Kağıthane/İstanbul


